BEKKE

İddia:

Dan Gibson'ın kendi iddiaları lehine yorumlamaya  çalıştığı bir ayette   Al-i İmran suresinin  96.  ayetidir.
  Al-i İmran 96 DİB Meali:
"Şüphesiz, insanlar için kurulan ilk ibadet evi elbette Mekke'de, âlemlere rahmet ve hidayet kaynağı olarak kurulan Kâ'be'dir. "﴾96﴿ 


Ayetin arapçası :
Bu ayette Mekke yerine Bekke dendiği için Petracılar itiraz ediyor.  Peki ayette niçin Mekke kelimesi beklenen yerde  Bekke kelimesi kullanılmış? 

Cevap:




Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisinin Mekke maddesinde şu bilgiler verilmektedir:

"Mekke’ye Kâbe’yi barındırması ve kutsal bir belde sayılması sebebiyle pek çok ad verilmiştir. Mekke’nin yanında (el-Feth 48/24) Bekke (Âl-i İmrân 3/96) ve yeryüzündeki bütün yerleşim birimlerinin merkezi ve müslümanların kıblesi kabul edilmesinden dolayı “ümmülkurâ” (el-En‘âm 6/92; eş-Şûrâ 42/7) adları da Kur’an’da şehrin diğer isimleri olarak yer alır. Yine bazı âyetlerde Mekke için “karye” (en-Nahl 16/112), “meâd” (el-Kasas 28/85), “el-beledü’l-emîn” (et-Tîn 95/3) ve “el-beled” (el-Beled 90/1) gibi adlar da kullanılmıştır. Kur’an’da hem Mekke hem Bekke adlarının yer almasından dolayı ismin ilk harfinin hangisi olduğu ve kapsadığı alanlar tartışılmış, Bekke’nin Kâbe’ye veya çevresine ya da şehrin bir bölümüne, Mekke’nin ise Mekke Haremi’nin tamamına karşılık geldiği ileri sürülmüştür; ancak Araplar’ın telaffuz yakınlığı sebebiyle mim harfini “be”ye dönüştürerek kullanmalarından dolayı Bekke’nin şehrin diğer adı olduğuna hükmedilmiştir (Küçükaşcı, s. 17-18). "

Yine aynı makalede şunlarda söyleniyor:
"Mekke adının geçtiği bilinen en eski belge Batlamyus’un II. yüzyıla ait Coğrafya adlı eseridir. Burada Mekke, Asya’nın altıncı haritasında Macoraba şeklinde anılır. Fakat bu tarihten çok daha önce Mekke’nin diğer bir ismi olan Bekke’nin Ahd-i Atîk’te yer aldığı (Mezmurlar, 84/6) ve bunun çeviriler sırasında tahrif edildiği ileri sürülmektedir (Şiblî Nu‘mânî, I, 113-115)." 

Peki, Dan Gibson, Bekke ifadesinden ne anlıyor? Güya Bekaa vadisi ile ilgiliymiş. Burada en azından  iki temel sorun var. İlk olarak bekaa vadisi Roma zamanlarında tarım yapılan bir yer idi. Bu gün bile Lübanan'ın en önemli tarımsal alanıdır. (kaynak: https://ipfs.io/ipfs/Qme2sLfe9ZMdiuWsEtajWMDzx6B7VbjzpSC2VWhtB6GoB1/wiki/Bekaa_Vadisi.html)
 Halbuki İbrahim suresi 37. ayete göre Hz. İsmail ve annesi ekin bitmez bir yere bırakılmış olmalıydı ve Allah'ın Beyt'i (Evi) de orda olmalıydı.  
 İbrahim suresi 37. ayet ve Diyanet meali:



“Rabbimiz! Ben çocuklarımdan bazısını, senin kutsal evinin (Kâbe’nin) yanında ekin bitmez bir vadiye yerleştirdim. Rabbimiz! Namazı dosdoğru kılmaları için (böyle yaptım). Sen de insanlardan bir kısmının gönüllerini onlara meylettir, onları ürünlerden rızıklandır, umulur ki şükrederler.”

  İkinci sorun ise Bekaa vadisinin yeri ile ilgilidir. Lütfen aşağıdaki görseli inceleyiniz.




Bekaa vadisi sizce de Petra'ya biraz uzak değil mi? Ayrıca görüldüğü üzere tarıma elverişli bir alan. Bekaa vadisi "Bekke" ifadesi için hiçte iyi bir açıklama olmadığına göre takip edilecek makul yol   Bekke ile Mekke kelimleri arasındaki yakınlığa ve Kur'an'ın her ikisinide kullanmış olmasına dikkat etmektir.  Fetih Suresinde Mekke kelimesi açıkça geçer. 

 Fetih suresinin 24. Ayeti, Dan Gibson'ı açıkça haksız çıkarmaktadır:


Diyanet Vakfı  Meali: 
O sizi onlara karşı muzaffer kıldıktan sonra, Mekke'nin içinde onların ellerini sizden, sizin ellerinizi de onlardan çekendir. Allah, yaptıklarınızı görendir. ﴾24﴿


Ayetin farklı  meallerini kontrol ederseniz ayetteki ifadeyi bazıları  Mekke'nin göbeğinde anlarken bazıları yakınında şeklinde anlamışlar. "Batnı Mekke"  ifadesindeki "Batn" kelimesinin sözlük anlamlarına baktığımda  "Batnı Mekke" ifadesinden   "Mekke içinde" anlamının çıkarılabileceğini görüyorum.  içinde olmak tam merkezinde olmayı gerektirmez.  O günkü Mekke şehri sınırları içinde olmak anlamı taşıyabilir. Diyanet Vakfı da meal için bu anlamı tercih etmiş. 

 Diyanet'in online  tefsirine bakıldığında Fetih suresinin geneli için iki farklı görüş olduğu izah edilmektedir.  Şöyle deniyor  : "Sûreye adını veren fethin Hudeybiye Antlaşması mı yoksa Mekke’nin fethi mi olduğu konusunda farklı değerlendirmeler vardır. Fetih kelimesinin “savaş yoluyla bir toprağı ele geçirmek” mânasında kullanıldığını dikkate alan tefsirciler burada, Mekke’nin fethinden söz edildiğini ileri sürmüşlerdir. Sağlam rivayetler yanında (Buhârî, “Tefsîr”, 48/1) bu sûrede geçen ve yeri geldikçe açıklanacak olan işaretlere dayanan tefsirciler ise haklı olarak burada Hudeybiye sulhunun anlatıldığı kanaatine varmışlardır. Bunlara göre fetih kelimesi, bir çözüm getirdiği ve tıkanıklığı açtığı için sulh için de kullanılabilir." 
devamını okumak için: https://kuran.diyanet.gov.tr/tefsir/Fetih-suresi/4584/1-7-ayet-tefsiri
Eğer Hudeybiye Anlaşması hakkında bilgi sahibi iseniz şu soruyu kendinize sormanızı öneririm:

Eğer Allah Rasulü (s.a.v)  Petra şehrinde doğmuş ve oradan Medine'ye hicret etmiş ise   neden    Umre  yapmak için ashabıyla beraber  Mekke'ye geliyor ve sonrasında gerilim Mekke etrafında oluyor ve nihayetinde   Mekke'nin göbeğinde veya yakında barış sağlanmış oluyor? 


Eğer Hudeybiye Anlaşması hakkında bilgi sahibi değilseniz aşağıdaki turkuaz kısmı okuduktan sonra devam etmenizi tavsiye ederim. Devamında Kabe'nin Mekke'de olduğunun daha açık delillerini görmüş olacaksınız. 

Hudeybiye anlaşmasının hikayesini kısaca özetlersek,  Hz. peygamber'in (a.s) gördüğü rüya üzerine Umre yapmak için Müslümanlar Mekke'ye doğru yola çıkarlar. Beraberlerinde Kurban etmek üzere getirdikleri hayvanlarda vardır. Düşman elinde olan Ka'be'yi ziyaret edip umre yapmak çok tehlikeli görünmesine rağmen Hz. Peygamberin ve Ashabının imanının tam olması sebebiyle Allah'a güven ve teslimiyet içinde Mekke'ye giderler. Niyetleri kan dökmek olmadığı için ciddi bir savaş hazırlığı yapmamışlardır ancak bir tedbir kullanırlar.  Mekke'ye normal yoldan değil kayalık ve zorlu bir yoldan gizlice giriş yaparlar.  Daha doğrusu Mekke sınırları içine girerler.  Arap toplumunun geleneklerine göre umre için Mekke'ye giriş yapmış insanların katledilmesi büyük bir utanç sebebi ve çok kötü bir fiildir. Müşrikler Mümin topluluğunu aniden Mekke sınırları içinde bulunca şaşkına dönerler.  Hz. Peygamberin etrafında hayatını düşünmeyen oldukça cesur bir mümin topluluğu olmasının yanında onlara saldırmaları halinde diğer Arap kabilelerine karşı rezil olacaklardı. Çünkü gelenek saldırmayı değil Ka'be'yi ziyaret için belli bir yakınlığa gelmiş olanları korumayı gerektiriyordu.  Bu zorlu durum şöyle neticelendi. Müşrikler ile Müminler arasında yapılan görüşmeler sonrasında  bir anlaşma yapıldı.  Hudeybiye anlaşması olarak tarihe geçen bu anlaşmaya göre Müslümanlar ile Müşrikler arasında artık belli bir süre için saldırmazlık hali olacaktı.  Yani Müslümanlar Medine'den dışarı çıkıp diğer kabileleri tebliğ ederken Mekke'nin saldırılarına maruz kalmıyacakları  anlamına geliyordu. Ya da Mekke'nin müttrefiki olan  kabilelerin saldırılarına maruz kalmıyacaklardı.  Yani Tebliğ serbest bırakılmıştı ancak bunun bir bedeli vardı ve Müslümanlar Ka'be'yi tavaf edemeden bulundukları yerde kurbanlarını kesip  geri dönmek zorunda kalmışlardı.  Anlaşmanın en ağır maddelerinden birisi ise şunu gerektirmektedir: Eğer Müşriklerin şehri olan  Mekke'den birisi Medine'ye sığınacak olursa geri teslim edilecektir ancak tersi olurda Müslümanlardan birisi müşriklere sığınırsa geri teslim edilmeyecektir.  Bu anlaşmanın böylesi bir madde içermesi ve Müslümanların  tavaf yapamadan dönmesi Peygamberin Ashabı arasında kısa süreli bir şok etkisi yapmıştı.  Diyanet'in Tefsir sayfasında ilgili açıklamalar bulabilirsiniz ama dahada geniş açıklamalar için Nouman Ali Khan 'ın şu videosunu izleyebilirsiniz: https://www.youtube.com/watch?v=u6oDYxOIPZw

Hudeybiye anlaşmasında tam bir eşitlik olmamasına rağmen tebliğin serbest kalması sayesinde kısa süre içerisinde Müslümanlar çok güçlenmiş ve aradan geçen kısa bir  zamandan sonra anlaşmanın  ihlalinden ötürü Müslümanlar   büyük bir üstünlükle Mekke'yi kuşatıp fethetmiştir. 


Yukarıda verdiğimiz 24. ayet için Diyanetin   tefsir sayfasında da  doğrudan Hudeybiye görüşü izah edilmektedir ve şu bilgi verilmektedir: "Hudeybiye Mekke’ye 17 kilometredir, –günümüzde de Mekke’de oturanların umre için mîkat yeri olan– Ten‘îm ise 8 kilometredir. Mekke şehir sınırının yakınlarında, Ten‘îm ve Hudeybiye’de, yani Mekke’nin neredeyse içinde veya –bir başka açıklamaya göre Hudeybiye aşağıda, vadide olduğu için– Mekke’nin aşağısında birkaç defa düşmanın özel harekat ve baskın güçleri yakalanmış, fakat barışı olumsuz etkilememesi için serbest bırakılmışlardır. "



Fetih suresinin 24. ayetinin hemen sonraki ayetle birlikte düşünülmesi gerekir. Diyanet Vakfı mealinden:
O sizi onlara karşı muzaffer kıldıktan sonra, Mekke'nin içinde onların ellerini sizden, sizin ellerinizi de onlardan çekendir. Allah, yaptıklarınızı görendir. ﴾24﴿

Onlar, inkâr eden ve sizin Mescid-i Haram'ı ziyaretinizi ve bekletilen kurbanların yerlerine ulaşmasını menedenlerdir. Eğer (Mekke'de) kendilerini henüz tanımadığınız mümin erkeklerle mümin kadınları bilmeyerek çiğnemeniz sebebiyle üzüntüye kapılmanız ihtimali olmasaydı (Allah savaşı önlemezdi). Dilediklerine rahmet etmek için Allah böyle yapmıştır. Eğer onlar birbirinden ayrılmış olsalardı elbette onlardan inkâr edenleri elemli bir azaba çarptırırdık. ﴾25﴿


Dilerseniz Diyanetin online tefsirinden 25. ayete kadar olan ayetleri teker teker tefsirleriyle birlikte okuyun.  Yalnızca 24 ve 25. ayetler  bile İslam tarihinde anlatılanlar ile Diyanet'in ayetler arasında  kurduğu bağlantının yerinde olduğunu gösterir.  Dahası 24 ile 25. ayetin birlikte değerlendirilmesinden  Mescid-i Haram'ın Mekke'de olduğu sonucu çıkar.  

 Lütfen yukarıda verilen ayet meallerini kontrol edin. Mescid-i Haram'ın ziyaretinin engellenmesinden bahsediliyor ve kurbanların yerine ulaşmasının men edilişi zikrediliyor. Dahası eğer oradaki henüz bilinmeyen gizli mümin erkeklerle  kadınlar olmasa, Mescid-i Haram'ın ziyaretini engelleyen o inkarcıların sonunun fena olacağını söylüyor.  Önceki ayetin mealinde ise denmişti ki "...Mekke'nin içinde onların ellerini sizden, sizin ellerinizi de onlardan çekendir. ..."



Kendize sorun lütfen: Eğer Mescid-i Haram Mekke'de değil ise (Yani Ka'be Mekke'de değilse) niçin gerilim Mekke içinde  gerçekleşiyor? (Ayetin ifadesiyle Batn-ı Mekke'de gerçekleşiyor)
Ya da şunu sorun kendinize:
Mekke, Medine ve Petra'nın konumu göz önüne alınacak olursa, Mescid-i Haramı ziyaret edip kurbanlar keserek umre yapmak isteyen Müslümanlar, eğer Ka'be Petra'da ise niçin müşrikler ile Mekke'de gerilim yaşıyorlar? (Yahu yol üzerinde bile değil......o kadar ters tarafta kalıyor ki...:) 




Al-i İmran 96. Ayette niçin Bekke kelimesinin kullanıldığına dair hem   farklı bir bakış açısı sunan 
 hemde M. Tevrattan bile "Bekaa" sonucunun  çıkarılamıyacağını ve M. Tevrat'ın bile  Mekke'ye işaret ettiğini ortaya koyan şu videoyuda sizlerle paylaşmak istedim:
https://www.youtube.com/watch?v=0BI_iVVOvXI



Dan Gibson' ın  kendi iddiaları lehine yorumlamayı kalktığı diğer ayetler hakkındaki cevaplarımız için :

https://komplopetra.blogspot.com/p/carptlan-ayet-mealleri.html


Not: Bu madde henüz tamamlanmamıştır. Eklemeler yapılabilir. 

2 yorum:

  1. selam düzeltme olsun diye söylüyorum da nahl 112 belirtilmemiş yanlış değilsem mekke diye

    YanıtlaSil
  2. İlk ibadet evi Bekke'de yani Kudüs 'ün güneydoğu bölgesindeki yeşillik bölgede, (siyon dağının güneybatısı) olabilir.
    Kâbe Mekke'dedir. Ayette zaten Kabe Bekke'de denmiyor, ilk ıbadet evi Bekke de diyor.

    YanıtlaSil