Petra şehrinin halkı, henüz Hz. Muhammed (a.s) Dünya'ya teşrif etmeden önce putperestlikten Hristiyanlığa geçmişlerdi. Bu durum çoğu kişinin ıskaladığı önemli bir durum. Öyle ki, Petra tezinin çürütülmesi için belki de bu sayfada sunacağımız bununla ilgili argümanın dışında başka bir şeye ihtiyaç bırakmıyor olabilir. Argümanımız şu şekilde kurulmuştur: Öncelikle Petra tarihine ve arkeolojisine bakıp Hz. Peygamberin doğumundan önce şehrin bir Hristiyan şehrine dönüştüğünden emin olacağız. Sonra Kur'an-ı Kerim'e bakıp hz. Peygamberin doğup mücadelesini verdiği şehrin Hristiyan değil bir putperest şehri olduğunu gösteren ayetleri ortaya koyacağız. Son olarakta tespit ettiğimiz ayetlerin Abbasi öncesi Kur'an nüshalarında da mevcut bulunduğunu göstererek Petracıların muhtemel bir itiraz retoriğini engelleyecek ve ıspatımızı tamamlayacağız.
Petra'nın Hristiyan Halkı
Aşağıdaki videoda Erkan Trükten bey Petra şehrinin Hristiyanlaşma sürecini anlatıyor ve Hz. Peygamberin (a.s) doğumundan önce Petra şehrinin tam bir Hristiyan şehri haline geldiğini delilleri ile birlikte ifade ediyor. Lütfen diğer bölüme geçmeden önce videoyu izleyiniz.
Kur'an Ayetleri Üzerinden Meselenin İncelenmesi
1. Hz. Peygamberin doğduğu şehirde Hristiyanlığın değil putperestliğin hakim olduğu gerçeği sadece İslam tarihçilerinin kitaplarından değil Kur’an-ı Kerim den de destek bulan bir şeydir.
Örneğin:
Necm Suresinde 18 ile 24. Ayetler arasında mealen buyuruluyor ki:
﴾19-20﴿
Gördünüz değil mi (âciz durumdaki) Lât’ı,
Uzzâ’yı ve üçüncüsü olan diğerini, Menât’ı?
﴾21﴿
Erkek çocuklar size de kız
çocuklar O’na öyle mi?
﴾22﴿
Ama o takdirde bu insafsızca
bir taksim!
﴾23﴿
Bunlar sizin ve
atalarınızın putlara taktığı boş isimlerden ibarettir. Allah onlara öyle bir
yetki ve güç vermemiştir. Onlar (putperestler) sadece kuruntularına ve kişisel
arzularına uyuyorlar. Oysa şimdi onlara rablerinden bir yol gösterici gelmiş
bulunmaktadır.
Tekrar hatırlatmak istiyorum, Hz. Peygamberin zamanına kadar gelindiğinde Petra şehrinde çoktan putların devri kapanmış ve hatta paganların tapınakları Hristiyan mabedlerine çevrilmişti.
Tapınaklardan pagan işaretleri kaldırılmış ve duvarlara haçlar kazınmıştı, petranın 7. Yüzyılı işte böyle bir dönem. Oysaki 7. Yüzyılda inen Kur’an Lat, Uzza ve Menat putları hakkında, Müşriklerin inançları hakkında eleştiri yapıp gönderilen elçiyi savunuyor. Şu halde vahiy nasıl Petra’ya inmiş olabilir? Üstelik tek örnek, bu ayetten ibaret de değil. Diğer ayetlere bakmadan önce, Hz. Peygamberin yaşadığı zaman aralığı hakkında şüphe oluşturmak isteyenlere karşı, aşağıdaki yazı linkini paylaşmayı uygun görüyorum.
Saffat suresinin mealine bakacak olursak, giriş açıklamasında Mekkî bir sure olduğu yazar. Yani Hz. Peygamber Medine’ye hicret etmeden önce Mekke döneminde indirilmiştir. bu sebeple konumuz açısından kanıt niteliğindedir.
Surenin ilk 15 ayetinde Allah’ın tek olmasından , göğün şeytanların kulak hırsızlığından korunmasından ve ilahi işaretler karşısında inkarcıların büyü iftirası atmasından bahsedilir.
16. ayetin mealinde yeniden dirilmeyi reddedenlerden bahsediliyor.
﴾16﴿
Sahi biz, ölüp de toprak ve kemik yığını haline
gelmişken yeniden mi diriltilecekmişiz?
﴾17﴿
Geçmişteki atalarımız da
mı?"
﴾18﴿
De ki: "Evet, hem de
burnunuz yere sürtülerek!"
﴾19﴿
Kuşkusuz o, birtek korkunç
sesten ibarettir; bunun ardından onlar şaşkınlıkla etrafa bakıyor olacaklar!
﴾20﴿
"Eyvah"
diyecekler, "İşte hesap günü!"
Siz hiç yeniden dirilmeyi reddeden bir Hristiyan gördünüz
mü? Burada Hz. Peygamberin muhataplarının putperestler olduğu ortaya
çıkmaktadır.
21. ayetin mealinde : I
﴾21﴿
Evet, bu, asılsız olduğunu savunduğunuz yargı günüdür.
Bu ayetteki Yargı gününü inkar edenler Hristiyanlar mı yoksa Putperestler midir?
Sıradaki ifadeye dikkat edin:
﴾22-23﴿
(Allah, görevlilere buyurur:) "Toplayın o zalimleri, onların
yoldaşlarını ve Allah’ın dışında taptıklarını; hepsini
cehennemin yoluna sürün!"
Dikkat edin “Allah’ın dışında taptıklarını; hepsini cehennemin yoluna sürün!" ifadesi geçiyor. Hristiyanlar Allah’ın dışında Hz. İsa’ya taptılar ki onun Cehennem’e sürülmesini nasıl düşünebiliriz? Elbetteki surenin bu ayetteki muhatabı da yine putperestler olmalıdır.
Nitekim ayetin analizini yaparsanız:
35 ila 37. Ayetlerin mealine bakarsak:
﴾35﴿
Ne zaman onlara, "Allah’tan başka tanrı
yoktur" denilse küstahlık edip kibre kapılırlar.
﴾36﴿
"Cinlere kapılmış bir
şairin sözüyle tanrılarımızı mı bırakacağız!" derler.
﴾37﴿
Aksine
o, gerçeği getirdi, Allah’ın diğer elçilerini de doğruladı.
“bir şairin sözüyle tanrılarımızı mı bırakacağız” diyorlar.
Dikkat edin “Tanrılarımızı”/”İlahlarımızı” diyorlar. Karşıda
muhatap
olarak Müşrik putperestler var.
Cehennem azabından ve Cennet nimetlerinden bahsedilen ayetlerden sonra 50-61 arasında yeniden dirilmeyi, inkarın sonucunu ve iman edenlerin güzel akıbetini betimleyen cümleleri görüyoruz.
62 ila 68 ayetlerinde cehenneme ait durumları betimleyen cümleler bulunuyor.
69 ile 74. ayetlerin mealinde: inkarcıların sapıtmış olan atalarının izinden gitmesi durumu eleştiriliyor ve geçmişteki sapıtan kimselere de peygamber gönderildiği ifade ediliyor.
75-82 aralığında Hz. Nuh’tan bahsediliyor ve biliyoruz ki Kur’an Hz. Nuh’un putperestlerle mücadelesini çok açık şekilde ifade eder.
Ardından hz. İbrahimden bahis açılır. Hz. İbrahim’in putlarla
alay etmesi, onlara vurması ve putperestlere yönelttiği eleştiri
açıkça ifade edilir. Sonra Hz. İsmail ve Hz. İshak’tan
bahsedildikten sonra, Hz. Musa ve Hz. Harun hatırlatılır. 116. Ayetin mealinde
﴾116﴿
"Onlara yardım ettik ve bu sayede galip çıkanlar onlar oldu.”
Cümlesi geçer ki biz mücadelenin putperest ve müşrik antik Mısırla yapıldığını biliyoruz.
123-132 arasında Hz. İlyas ve mücadelesinden bahsedilir ki, şu ayetin mealine dikkatinizi çekmek isterim:
﴾125-126﴿
"En güzel yaratanı, sizin de geçmişteki atalarınızın da
rabbi olan Allah’ı bırakıp
Baal’e mi taparsınız?"
Dikkat edin peş peşe putperestlerle mücadele eden peygamberlerden açık örnekler veriliyor.
Ve Hz. Lut’tan bahsediliyor.
https://komplopetra.blogspot.com/2019/02/lut-kavminin-bolgesi-hz-peygamberin.html
Ardından Hz. Yunus’un hikayesi anlatılır. Hikaye 148. Ayette
bitirildikten Sonra 149. ayete geldiğimizde
﴾149﴿
Şimdi onlardan şunu cevaplamalarını iste: Kız
çocukları rabbinin de erkek çocukları mı onların!
Doğrusu Hristiyanlar Yüce Tanrı’ya tek bir çocuk isnad
ettiler. O da erkek bir çocuk. Peki Hz. Muhammed’in karşısındaki Allah’a (haşa)
kız çocukları olduğunu isnad eden ve ayetlerle eleştirilen kişiler Hristiyan mı
yoksa putperest olarak mı düşünülmelidir.
Açıktırki burada Hz. Peygamberin karşısındaki kişiler Hristiyanlar
değildir. Meleklerin (Hâşâ) 'Allah'ın kızları' olduğunu iddia eden ve Hz. İsa'ya da inanmayan putperestlerin ayetlerin ilk muhatabı oldukları anlaşılıyor. Hemen sonraki ayetlerin mealinde deniyor ki:
﴾150﴿
Yoksa biz, gözlerinin önünde
melekleri dişi olarak mı yarattık?
﴾151-152﴿
İyi bilin ki onlar, sırf
kendi uydurmaları olarak, "Allah çocuk sahibi oldu!" diyorlar. Onlar
katıksız yalancıdırlar.
﴾153﴿
Allah, kızları oğlanlara
tercih mi etmiş!
﴾154﴿
Ne oluyor size? Nasıl yargıda
bulunuyorsunuz?
﴾155﴿
Hiç düşünmüyor musunuz?
﴾156﴿
Yoksa açık bir kanıtınız mı
var?
﴾157﴿
Eğer
gerçekten doğru sözlü iseniz belgenizi getirin.
Yukarıda siyah arka fonla dikkat çektiğim 153. ayet de muhatap kitlenin Hristiyan olmadığına dair büyük bir delildir:
(153)
Allah, kızları oğlanlara tercih mi etmiş!
157. ayetin farklı çevirileri üzerine de konuşmakta fayda görüyorum.
﴾157﴿
Eğer gerçekten doğru sözlü iseniz belgenizi getirin.
Başka bir mealde ise şöyle çevrilmiş:
O halde getirin kitabınızı sadıksanız
Bu ayet karşıdaki muhatap kitlenin bir kitaba sahip olduğunu mu ifade ediyor yoksa ellerinde vahye dayanan bir kitap olmaksızın , uydurmacadan ibaret bir şeyler iddia ettikleri gibi bir anlamı mı kastediyor? Bu soru cevapsız kalmıyor ve 167-168. ayetlerde kesin bir cevap buluyor ve anlıyoruz ki karşıdaki kitle kitap ehli değil.
Yine putperestliğe işaret eden ayetler:
﴾158﴿
Onlar Allah ile görülmez varlık türleri arasında
da bir soy birliği yakıştırdılar. Oysa bu varlıklar iyi biliyorlar ki kendileri
de mutlaka hesap yerine götürüleceklerdir.
﴾159﴿
Allah,
o inkârcıların isnat ettikleri niteliklerden münezzehtir.
Kitapsızlar
Hz. Peygamberin karşısındaki kitlenin kitap ehli olmadığının kanıtı:
﴾167﴿
O
putperestler hep şöyle derlerdi:
(putperestler aslında parantezde olmalıydı)
﴾168﴿
"Elimizde öncekilerden
gelmiş bir kitap
bulunsaydı;
﴾169﴿
Elbet biz de Allah’ın hâlis
kulları olurduk."
﴾170﴿
Ama
şimdi bu kitabı (Kur’an) inkâr ediyorlar! Yakında her şeyi öğrenecekler!
Ayetlerde geçen kelimelere daha yakın olan ve daha az yorum katılmış olan Elmalılı meali ise şöyle:
167
Ve gerçek avvel şöyle diyorlardır:
168
«eğer yanımızda evvelkilerinkinden bir zikrolsa idi
169
Her halde Allahın ıhlâs ile seçilmiş kullarından olurduk
170
Fakat şimdi ona küfrettiler, artık ileride bilecekler
Ayette geçen "zikr" in kitap olarak yorumlanması doğru mudur? Kelimenin bu şekilde düşünülmesi için iyi sebeplerimiz var mı? Evet var. Aşağıdaki ayet meallerine bakalım. Öncelikle ayetlerin Arapçasını ve mealini veriyorum. Ardından kelime analizini veriyorum. Böylelikle okuyucunun daha emin olmasını sağlayacağımı umuyorum.
وَمَٓا اَرْسَلْنَا مِنْ قَبْلِكَ اِلَّا رِجَالاً نُوح۪ٓي اِلَيْهِمْ فَسْـَٔلُٓوا اَهْلَ الذِّكْرِ اِنْ كُنْتُمْ لَا تَعْلَمُونَۙ
Senden önce de ancak kendilerine vahiy indirdiğimiz kişileri peygamber olarak gönderdik. Eğer bilmiyorsanız bilgi sahibi olanlara sorun.
Diyanet "ehlezzikr" ifadesini bilgi sahibi olanlar olarak yorumlamış ancak Elmalılı mealinin daha az yorum katarak:
Senden evvel de Resul olarak başka değil, ancak kendilerine vahy veriyor idiğimiz erler göndermişizdir, ehli zikre sorun bilmiyorsanız.
O peygamberleri apaçık delillerle ve kutsal metinlerle gönderdik. İnsanlara indirdiklerimizi kendilerine açıklaman için ve (ola ki üzerinde) düşünürler diye sana da uyarıcı kitabı indirdik.
Elmalılı Mealinde:
Beyyinelerle ve kitablarla; sana da bu zikri indirdik ki kendilerine indirileni nâsa anlatasın ve gerek ki tefekkür edeler.
Şimdi her iki her iki meali ve Arapça orjinal kelimeleri de dikkate alarak yorumlamaya çalışırsak:
Peygamberimizden (a.s) önceki peygamberler için bilgi alınması istenen kimseler "ehli zikir" olarak nitelenmişti. Hemen sonrasındaki ayette maalesef Türkçe cümle çevirisine yansıtılması oldukça güç bir faktör var ve Diyanetin bunu gözeterek uzun ve yorumlanmış bir cümleyle sunmuş olması yerinde bir tercih olmuştur. Arapça orjinalinde 44. ayetin ilk iki kelimesinden sonra duraklama işareti vardır. Aşağıda ki resimde dikkat çekmeye çalıştım:
Yani 43. ayeti okuyupta "zikir ehline" sorulması söylendikten sonra 44. ayeti okumaya başlayıp ilk iki kelimeyi okuduktan sonra durup düşünmek tavsiye buyruluyor. Peki bu nasıl bir anlam katar? isterseniz kelime analizine de bakalım:
Burada durup bu iki kelimenin manası üzerine düşünüp ayete devam edildiğinde Diyanet'in mealinde doğru bir yorumlama yapılmış olduğu görülecektir. Yani benim anladığım,
ehli zikre sorun. Çünkü onlar "beyyinat" ve "zubur" ile gönderilmiş peygamberlere indirilmiş zikirden/vahiyden parçalar ellerinde bulunduruyorlar. Bu yolla size cevap verebileceklerdir.
şeklinde yorumlanabilir diye düşünüyorum ve ayetin duraktan sonraki cümlesinde ise "Sana da Zikr'i indirdik" diye çevrilen ifade mevcuttur ki Diyanet'in bu ayeti, durak işaretini dikkate almak suretiyle iki ayrı cümleye ayırarak getirdiği meali tekrar hatırlatmakta fayda görüyorum:
O peygamberleri apaçık delillerle ve kutsal metinlerle gönderdik. İnsanlara indirdiklerimizi kendilerine açıklaman için ve (ola ki üzerinde) düşünürler diye sana da uyarıcı kitabı indirdik.
zikir kelimesinden vahiyle inen kitapların anlaşılması uygun görünüyor ve aslında Diyanet'inde bunu benimsediği açıkça görülüyor. Yine de tatmin olmamış olabilecek kimseler için bir delil daha sunalım:
Enbiya suresi 105. ayet:
وَلَقَدْ كَتَبْنَا فِي الزَّبُورِ مِنْ بَعْدِ الذِّكْرِ اَنَّ الْاَرْضَ يَرِثُهَا عِبَادِيَ الصَّالِحُونَ
meali:Dikkat edilirse "Tevrat" gelmesi beklenecek yerde "Zikir" kelimesi tercih edilmiştir. Zebur dan önce gönderilen kitap Tevrat'tır. Ayrıca bu cümlede ifade edilen müjdenin "Zikir'den sonra Zeburda da" yazıldığı ifade edilmiş ki buradan "zikir" in yazılı bir kaynak olduğu, yani bir kitap olduğu anlaşılmaktadır. (En doğrusunu Allah bilir.)
Kur'an ın, Yüce Allah 'ın korumasında olduğunun bildirildiği ayette de, Kur'an yada kitap kelimesi yerine "Zikir" kelimesinin tercih edildiği görülmektedir.
Hicr Suresi 9. Ayet:
اِنَّا نَحْنُ نَزَّلْنَا الذِّكْرَ وَاِنَّا لَهُ لَحَافِظُونَ
Bu kadar örneğin yeterli olduğunu düşünüyorum ve buraya nerden geldiğimiz hatırlatmak istiyorum. Saffat suresinin aşağıda meali verilen ayetlerini anlamaya çalışıyorduk:
168
«eğer yanımızda evvelkilerinkinden bir zikrolsa idi
169
Her halde Allahın ıhlâs ile seçilmiş kullarından olurduk
170
Fakat şimdi ona küfrettiler, artık ileride bilecekler
Yani peygamberin karşısındaki muhatap topluluk kendilerine indirilmiş bir kitap olmamasından yakınmakta oldukları halde Kur'an indirildiği vakit onu inkar etmişler.
Vurgulayıp ıspat etmeye çalıştığımız şey Kutsal Şehirdeki, Hz. Peygambere muhalefet eden halkın kitapsız bir halk olmasıydı. (İstisnai şahıslar halkın geneline yönelik vurguladığımız kaydı bozmaz.) Bu surenin Mekkî oluşunu ve en başından beri ifadelerin putperestlere dönük olduğunu tekrar hatırlatmakta fayda görüyorum.
182 ayetlik Mekkî bir sure, en başından sonlarına kadar Tevhidi anlatıyor ve putperestlerin karşıda muhatap konumunda olduğunu gösterir çok sayıda ayet içeriyor. Karşıda Hristiyanların bulunduğuna dair tek emare göremedim. Böyleyken İslam’ın doğduğu şehir nasıl olurda bir putperest şehiri değilde, Petra gibi bir Hristiyan şehri olabilir? Elbette Petra tezi ölü doğmuş bir tezdir.
Sayın okuyucular, dilediğiniz Mekkî sureyi alın ve bu bakış açısıyla inceleyin, bu şekilde, meselenin sadece Saffat suresiyle de sınırlı olmadığını bizzat kendiniz görebilirsiniz. Ben sadece bir kaç örnek daha vererek bu bahsi geçmiş olacağım:
Necm Suresi mealinden:
Gördünüz değil mi (âciz durumdaki) Lât’ı, Uzzâ’yı ve üçüncüsü olan diğerini, Menât’ı?
Erkek çocuklar size de kız çocuklar O’na öyle mi?
Ama o takdirde bu insafsızca bir taksim!
Bunlar sizin ve atalarınızın putlara taktığı boş isimlerden ibarettir. Allah onlara öyle bir yetki ve güç vermemiştir. Onlar (putperestler) sadece kuruntularına ve kişisel arzularına uyuyorlar. Oysa şimdi onlara rablerinden bir yol gösterici gelmiş bulunmaktadır.
Son ayetin başka bir mealini daha vermekte fayda olabilir.
Necm 23 :
Bunlar (putlar), sizin ve
atalarınızın taktığı isimlerden başka bir şey değildir. Allah onlar hakkında hiçbir delil indirmemiştir. Onlar ancak
zanna ve nefislerinin arzusuna uyuyorlar. Halbuki kendilerine Rableri
tarafından yol gösterici gelmiştir.
Enfal suresi
34,35. Ayetlerin meallerine bakacak olursak:
﴾34﴿
Onlar, hizmet ve yönetimine ehil olmadıkları
halde Mescid-i Harâm’a müminleri sokmazken Allah onlara niye azap etmesin?
Mescidin hizmet ve yönetimine ehil olanlar gönüllerinde Allah korkusu
taşıyanlardır, fakat onların çoğu bunu bilmezler.
﴾35﴿
Beytullah’ın yanında onların
namazı ıslık çalmak ve el çırpmaktan ibarettir. Madem öyle, küfrünüze karşılık
azabı tadın!
Görüldüğü gibi, Beytrullah’ın bakım hizmetini elinde tutan ve müminleri Kâbe’ye yaklaştırmak istemeyen bir gruptan bahsediliyor ki, bunların namazı, ibadet ritüeli, ıslık çalmak ve elçırpmaktan ibaretmiş. Siz Islık çalıp el çırparak ibadet yapmaya çalışan bir Hristiyan mezhebi biliyor musunuz yoksa bu da İslam'dan önce, Kabe’nin bulunduğu şehre, putperestlerin hakim olduğunu mu gösteriyor? Evet açıkça bunu kanıtlıyor.
Yani Kur’an’ın da tasdikiyle, Hz. Peygamberin doğduğu şehir, Kabe’nin bulunduğu şehir, o sırada putperestlerin hakim olduğu bir şehirdir. Şu halde Hristiyanların Petra’sı o şehir olamaz.
Ayrıca Prof. Tayyar Altıkulaç hocanın çok değerli bir çalışması vardır. Dünyanın farklı yerlerinde bulunan İslamın birinci yüzyılına ait Kur'an Nüshalarını incelemiş ve hem günümüzde elimizde bulunan Kur'an ile hem de birbirleriyle mukayese ederek kitaplaştırmıştır. Bu ilk yüzyıla ait nüshaların birbirine ve günümüz nüshalarına uygunluğu gösterilmiştir. Prof. Tayyar Altıkulaç'ın eseri için aşağıdaki linkte biraz daha tanıtıcı nitelikte bilgi bulabilirsiniz.
https://www.29mayis.edu.tr/tr/haber/dr-tayyar-altikulac-tan-ilk-mushaflara-isik-tutan-bir-eser
Biraz araştırmayla Altıkulaç'ın çalışmasının gazetelerde haber olduğunu da görebilirsiniz.
https://www.sabah.com.tr/gundem/2010/08/14/bir_harfi_bile_degismemis
Sabah gazetesinin haberinde şu bilgiler veriliyor:
"Taşkent, Türk ve İslam Eserleri Müzesi'nde bulunan mushaflar üzerinde de aynı çalışmayı yürüttüğünü belirten Altıkulaç, ''Bunlar hep ayrı ayrı coğrafyalarda henüz hicretin birinci asrı içinde yazılmış mushaflar. Mushaflar birbirleriyle tam bir paralellik içinde oldukları gibi, dünyanın her yerinde okunan Kur'an-ı Kerim'lerle de aynı paralelliği gösteriyorlar. Küçük, basit esasıyla ilgisi olmayan imla farklılıkları var ama esası ilgilendiren hiç bir şey yok. Ne fazla, ne eksik. Bu çok muhteşem ve huzur verici... Müslümanlar için çok önemli bir sonuç olarak değerlendiriyorum'' dedi.
Altıkulaç, çalışmalarının San'a mushafı üzerinde devam ettiğini belirterek, ''O da bitmek üzere, yakında matbaaya göndereceğiz'' diye konuştu."
Abbasiler Öncesine Ait Kur'an Nüshalarından Sunulmuş, Bazı Doğrudan Örnekler
Bu araştırma uzun soluklu ve derin bir araştırma olmadığı için yukarıda sunduğumuz ayetlerin yeteri kadarını eski nüshalarda göstermekle yetineceğiz. (Konuyu ilgilendiren ayetler yukarıdakilerden ibaret olmadığı gibi tüm eski nüshalar genelinde bir araştırmada yapılmamıştır sadece argümanımızı ıspata yetecek kadarını sunuyoruz.)
En eski nüshalardan bir çoğu maalesef bütün halinde günümüze ulaşamamıştır. Nüshaların bize ulaşan parçaları, geniş ölçekteki, Prof. Tayyar Altıkulaç'ın çalışması benzeri çalışmalarla, Kur'an ın tümüyle korunduğunu göstermek için yeterli olsalar da, biz bu kısa ve dar kapsamlı çalışma için eski nüshalar üzerinden sadece birkaç doğrudan örnek göstermekle yetineceğiz.
1)
kaynak: https://www.islamic-awareness.org/quran/text/mss/soth.html
Codex Ṣanʿāʾ I – A Qur'ānic Manuscript From Mid–1st
Century Of Hijra
açıklamasında tarih aralığı için deniyor ki:
"Recently, three folios of DAM 01-27.1 manuscipt
were also radiocarbon dated under the auspices of the Corpus Coranicum project. Folio
2 has been dated to 589–650 CE with 95.4% probability. Folio
11 has been dated to 611–660 CE with 95.4% probability. Folio
13 has been dated to 590–650 CE with 95.4% probability. Radiocarbon
analyses of folios combinely date the codex to 606–649 CE with 95.4%
probability"
Uygulanan Karbon testlerine göre, % 95 olasılıkla 650 veya öncesine ait olan bu sayfalar topluluğu Abbasi gölgesiyle asla itham edilemez. Yapılan tarihlendirmeye gör Dört Halife Dönemine ait olmaları kuvvetle muhtemeldir.
kaynak sayfada yer alan tabloya göre: 8. surenin ayetlerinden 28-43 aralığı
günümüze ulaşmıştır. bu aralıkta hangi ayetler var diye diyanetin meallerinden birine baktığım
zaman:
Beytullah’ın yanında onların namazı ıslık
çalmak ve el çırpmaktan ibarettir. Madem öyle, küfrünüze karşılık
azabı tadın!﴾34﴿Onlar, hizmet ve yönetimine ehil
olmadıkları halde Mescid-i Harâm’a müminleri sokmazken Allah
onlara niye azap etmesin? Mescidin hizmet ve yönetimine ehil olanlar
gönüllerinde Allah korkusu taşıyanlardır, fakat onların çoğu bunu bilmezler.﴾35﴿
Yani Kabe etrafında hakim vaziyette bulunup, Müminleri oraya sokmayan ve onun
hizmetini üstlenmiş grup, duası ıslık ve el çırpmaktan ibaret bir grupmuş. Ne dersiniz, sadece bu bile argümanımızı ıspat için yeterli değil mi?
Yukarıda, Saffat suresinin konumuz açısından delil niteliğinde olan ayetlerine dikkat çekmiştik. Dikkat çekmiş olduğumuz ayetlerden bazılarının bu folyo topluluğunda mevcut olduğu anlaşılmaktadır. Çünkü tabloya göre Saffat suresinden şu aralıklar, bu folyolarda mevcuttur.
37:38 – 37:59
37:73 – 37:88
37:102 – 37:134
37:134 – 37:172
Saffat suresinin, bu aralıklara denk gelen ve açıkça Petra iddiasının aleyhine olan ayetlerinin hangileri olduğuna bakalım. (Yani meallerini hatırlayalım)
﴾149﴿
Şimdi onlardan şunu cevaplamalarını iste: Kız çocukları rabbinin de erkek çocukları mı onların!
﴾150﴿
Yoksa biz, gözlerinin önünde melekleri dişi olarak mı yarattık?
﴾151-152﴿
İyi bilin ki onlar, sırf kendi uydurmaları olarak, "Allah çocuk sahibi oldu!" diyorlar. Onlar katıksız yalancıdırlar.
Elmalılı 152: «Allah doğurdu» derler ve elbette bunlar yalancıdırlar.
﴾153﴿
Allah, kızları oğlanlara tercih mi etmiş!
﴾154﴿
Ne oluyor size? Nasıl yargıda bulunuyorsunuz?
﴾155﴿
Hiç düşünmüyor musunuz?
﴾156﴿
Yoksa açık bir kanıtınız mı var?
﴾157﴿
Eğer gerçekten doğru sözlü iseniz belgenizi/kitabınızı getirin.
﴾158﴿
Onlar Allah ile görülmez varlık türleri arasında da bir soy birliği yakıştırdılar. Oysa bu varlıklar iyi biliyorlar ki kendileri de mutlaka hesap yerine götürüleceklerdir.
﴾159﴿
Allah, o inkârcıların isnat ettikleri niteliklerden münezzehtir.
﴾167﴿
O putperestler hep şöyle derlerdi: (putperestler aslında parantezde olmalıydı)
﴾168﴿
"Elimizde öncekilerden gelmiş bir kitap bulunsaydı;
﴾169﴿
Elbet biz de Allah’ın hâlis kulları olurduk."
﴾170﴿
Ama şimdi bu kitabı (Kur’an) inkâr ediyorlar! Yakında her şeyi öğrenecekler!
2)
Tübingen Nüshası
kaynak: http://www.kuramer.org/.../diger-nushalar/tubingen-nushasi
Kuramer( ist. 29 May. Üni. Kuran Araştırmaları Merkezi) 'in sayfasında Tübingen nüshasından bahsediliyor.
Burada verilen bilgiyi aynen alıntılıyorum. Bu nüsha için deniyor ki:
"yapılan karbon incelemesi sonunda, onun VII. asırda (29-56/649-675 yılları arasında) yazılmış olduğunun anlaşıldığı haberi3, 10.11.2014 tarihinde Üniversitesi’nin web sayfasında yer almıştır."
Aşağıdaki paragraflarda aynen alınmıştır:
"Tübingen Mushafı diye
adlandırdığımız parçanın, Kur’an-ı Kerim’in yaklaşık %25’inden ibaret olduğunu
gördük. Kur’an’ın yaklaşık %25’inin -arada herhangi bir yaprağı eksik
olmaksızın- bu çeyrek nüshada yer alması, asıl ve tam nüshanın bilinçli olarak
ve belli bir amaçla parçalandığını düşündürmektedir. Anlaşılan o ki, Tübingen
Mushafı en az dört kişinin aynı zamanda Kur’an okuyabilmesi için dört
parçaya bölünmüş, bir parçası aynı zamanda oryantalist olan bir diplomatın
girişimiyle Tübingen Üniversitesi Kütüphanesi raflarında yerini almıştır. Kim
bilir, diğer parçalar nerededir ve müslümanlar onlarla nerede ve ne zaman buluşacak
veya onların nerede ve hangi Batılı ülkede olduklarının farkına varılacaktır.
Tübingen Mushafı’nın bu
çeyrek bölümünde kayda değer neler gördüğümüze gelince; bugün okumakta
olduğumuz mushaf nüshalarıyla aralarında ne gibi değişiklikler tesbit ettiğimiz
sorusunun öncelikle akla geleceğini tahmin etmek zor değildir. Nitekim onun
üzerinde yapılan özel sohbetlerin hemen ilk sorusu da bu olmuştur. Sahâbiler
hayatta iken yazıldığı müsbet ilmin verileriyle ortaya konduğuna göre acaba bu
Mushaf’ın bize söylediği yeni/farklı bir şey var mıdır? Sorunun cevabı kolay,
açık ve kısadır. Esas metin ve karşılaştırmalı dipnotları incelendiğinde de
görüleceği üzere, bazı kelimelerin elif’le veya elif’siz yazılması türünden
-daha önce inceleyip neşrettiğimiz mushaflarda görülen- basit imlâ farkları,
kezâ sınırlı sayıdaki kâtip sehivleri dışında kayda değer hiçbir farklılık bu
Mushaf parçasında da yoktur."
Verdiğim linkten sayfayı ziyaret ederseniz, bu nüshanın içerik tablosunu vermiş olduklarını görebilirsiniz. Tablosuna bakıp İsra suresinin olduğunu gördüm ve miraç hadisesi ile senetül hüzün denen (Hz. Peygamberin hem eşi hem de amcasının vefat ettiği) yıl sebebiyle bu surenin Mekkî olacağını düşünerek ayetlerini okumaya başladım. 35. ayet ve sonrası vardı nüshada. Aşağıya, tespit ettiğim ayetleri yapıştıracağım. Araştırmamı oldukça sınırlı ve sığ tuttum ve Nüshada çok daha fazla örnek bulunması muhtemeldir.
Ayrıca şunu da söylemek istiyorum ki, bu sayfada sunulan makale Prof. Tayyar Altıkulaç'a aittir. Günümüz Kur'an Nüshaları ile karşılaştırma yapılmış ve ne gibi farkların olduğu teker teker verilmiştir. Yukarıda belirtildiği üzere.
"basit imlâ farkları, kezâ sınırlı sayıdaki kâtip sehivleri dışında kayda değer hiçbir farklılık bu Mushaf parçasında da yoktur."
Yinede bahsi geçen farkların teker teker verilmiş olması bu çalışma açısından ayrıca güzeldir. Çünkü ne kadar istesem de, eski bir nüshadan ilgili sayfanın resmini göstererek, "işte bakın burda böyle yazıyor" diye gösterme imkanım yok. En azından verilmiş olan tablo sayesinde tespit ettiğim ayetlerin imla farklılıkları yahut katip sehivlerinden bile âri olduğunu dolaylı olarak anlamış oluyorum. Dileyen sayfayı ziyaret ederek bakabilir. Şimdi İsra Suresinden Petra tezinin aleyhine olan bazı ayetlere bakalım:
İsra Suresi mealinden:
Rabbiniz erkek çocukları size seçip-ayırdı da
kendisine meleklerden kız çocukları mı edindi? Gerçekten çok büyük bir söz
söylüyorsunuz. ﴾40﴿
De ki: "Eğer onların iddia ettiği gibi, Allah'la
beraber (başka) ilahlar olsaydı, o zaman o ilahlar da arşın sahibine ulaşmak
için elbette bir yol ararlardı. ﴾42﴿
Kur'an okuduğunda, seninle ahirete inanmayanların
arasına gizli bir perde çekeriz. ﴾45﴿
Kur'an'ı anlamamaları için kalpleri üzerine perdeler,
kulaklarına da ağırlık koyarız. Kur'an'da (ibadete layık ilah olarak) sadece
Rabbini andığın zaman arkalarına dönüp kaçarlar. ﴾46﴿
Bak senin için ne türlü benzetmeler yaptılar da
saptılar. Artık (doğru) yolu bulamazlar. ﴾48﴿
وَقَالُٓوا ءَاِذَا كُنَّا عِظَاماً وَرُفَاتاً ءَاِنَّا
لَمَبْعُوثُونَ خَلْقاً جَد۪يداً
٤٩
Dediler ki: "Biz bir yığın kemik, bir yığın
ufantı olduğumuz zaman mı yeniden bir yaratılışla diriltilecekmişiz, biz
mi?" ﴾49﴿
(Ahireti inkar Hristiyanlıkta yoktur.)
"Yahut aklınızca, diriltilmesi daha da imkansız
olan başka bir varlık olun, (yine de diriltileceksiniz.)" Diyecekler ki:
"Peki bizi hayata tekrar kim döndürecek?" De ki: "Sizi ilk defa
yaratan". Bunun üzerine başlarını sana (alaylı bir tarzda) sallayacaklar
ve "Ne zamanmış o?" diyecekler. De ki: "Yakın olsa gerek!"
﴾51﴿
Hristiyanların bir taraftan Hz. İsa'nın ölüleri diriltmesinden bahsedip bir taraftan da ölümden sonra diriltilmenin imkansız olduğunu savunması beklenemez herhalde. Karşıda putperestler olduğu apaçık.
3)
https://www.islamic-awareness.org/quran/text/mss/topkapi.html
İstanbul Topkapı Müzesinde %99 u korunmuş olan mushafta, yukarıda dikkat çekilmiş olan tüm örnekler yer alıyor. Bildiğim kadarıyla karbon testi yapılmış değil. Paleografik yöntemlerle tarihlendirme yapılmıştır. Bu nüsha yüzyıllardır Hz. osman'ın Mushafı olarak niteleniyordu. Prof. Tayyar Altıkulaç yaptığı incelemede böyle olmadığına ve özellikle yazının taşıdığı özellikler sebebiyle Emevi Dönemine ait olduğuna kanaat getirdi. Her halikarda Abbasilerden önceki bir nüsha oluşu, yukarıda verilen tüm örnekleri içermesi, Fetih Suresindeki "Mekke" isminin geçtiği ayeti de içermesi ve Topkapı müzesinde yani devletimizin bünyesinde olması sebebiyle özellikle bilinmesini istedim. Ayrıca, Topkapı Müzesinde, yine Kur'an ın tamamına yakınının korunmuş olduğu bir tane daha Mushaf mevcuttur.
Yeri gelmişken Fetih Suresinin 24. ayetinden bahsetmeden geçmek istemiyorum.
Fetih 24 ve 25. ayetlerin mealine bakacak olursak:
Başka hiç bir şey bilmeden sadece bu iki ayete bakıldığında dahi şu çıkarımlar kolaylıkla yapılabiliyor:
Müminler ile karşı taraf arasında bir gerilim var ve Mekke içinde bir şekilde ( Hudeybiye anlaşması ile) gerilim sonlandırılmış. Karşı taraf Mescid -i haram 'ı ziyarete gelmiş olan müminleri engellemiş ve kurbanların normalde kesilecekleri yere getirilmelerine de mani olmuşlar. Savaş olması halinde Allah'ın Müminlere zafer lutfedeceği ancak niçin Allah'ın iki taraf arasında sulh takdir etmiş olduğu ifadesini buluyor. Şimdi kendinize sorun lütfen: Şayet o sırada Mescid-i Haram Petra da ise niçin gerilim Mekke de yada Mekke civarında yaşanıyor ve niçin kurbanlıklar Mekke'ye getiriliyor? Harita üzerinde düşünebilirsiniz.
"Bekke" başlıklı yazımızın içerisinde bu iki ayetle ilgili çok daha geniş bir açıklama bulabilirsiniz: https://komplopetra.blogspot.com/p/bekke-bir-baska-ayette-allahn-evinin.html
4)
https://www.islamic-awareness.org/quran/text/mss/hussein.html
Mısır 'da ki büyük mushafta da tespit ettiğim tüm
ayetler mevcut olup paleografik metotla yaş tayini yapılmıştır. Prof. Tayyar Altıkulaç'ın da üzerinde çalışmış olduğu bu mushaf'ın üzerinde tarihlendirme açısından bir tartışma olsa da Abbasi öncesine ait olduğu hakkında akademik dünyada fikir birliği varmış gibi görünüyor. sayfadan aynen alıntılıyorum:
Late 1st century / early 2nd century of hijra. Moritz publishd four folios of this manuscript and dated them to 1st / 2nd century of hijra.[1] A facsimile edition of this manuscript was prepared by Dr. Tayyar Altikulaç in the year 2009.[2]
The dating of this manuscript by various scholars has been summarized by Dr. Altikulaç.[3] Muḥammad Bakhit considers it to be one of ʿUthmāni muṣḥaf. Labīb al-Saʿīd opines that it may be the muṣḥaf sent to Madinah or Syria. Muḥammad ʿAbd al-ʿAẓīm al-Zurqānī, author of Manāhil al-ʿIrfan, considers it to be a copy of one of the ʿUthmāni muṣḥaf. On the other hand, palaeographer Ṣalāḥ al-Dīn al-Munajjid did not consider this manuscript to be from the time of caliph ʿUthmān.[4] His says that, in all probability, it was a copy made on the order of the Governor of Egypt ʿAbd al-ʿAzīz ibn Marwān, brother of Umayyad caliph ʿAbd al-Malik ibn Marwān. Therefore, it can be said that this is one of the oldest copies of the Qur'an written in Egypt in the second half of 1st century hijra. This dating is also endorsed by Dr. Altikulaç, the editor of the facsimile edition, as well as others.[5] Finally, Dr. Suʿād Maher, who examined this Qur'an, believes that it is not one of the Qur'ans sent by the third caliph ʿUthmān to various regions of the Islamic Empire.[6]
Sayfada verilen bilgilere göre %99 u korunmuş bir mushafta budur. Tablosuna baktığım zaman İsra suresinden sunduğumuz örneklerden emin olamıyorum ancak diğer tüm örnekleri içerdiği anlaşılıyor.
5)
Endülüs Emevi Döneminden Kalan Mushaflar
Dahası Endülüs döneminden kalan camilerin kıbleleri incelendiğinde, dönemin imkanları çerçevesinde Mekke' de ki Kabe'ye yönelmeye çalıştıkları anlaşılmaktadır. Konu hakkında detaylı araştırma için prof. David A. King'in makalelerini inceleyebilirsiniz. Ayrıca İspanyadaki Tarihi camiler için Alfonso Jiménez, Mònica Rius ve Julio Samsó'nun yazıları da oldukça önemlidir. Yani gayet iyi araştırılmış bir coğrafyadaki cami örnekleri de Emevi kıblesinin Abbasi kıblesiyle aynı olduğunu göstermektedir. Teknik detayları olan cami kıbleleri konusuna giriş yapacak olan kişilerin isimlerini andığımız bilim insanlarının makalelerinden önce aşağıda linkini verdiğim sayfadaki yazımızı okumalarını rica ederim. Prof. King'in kıble konulu yazısı temelinde hazırlamış olduğum bu sayfa, içerdiği açıklamalarla konunun teknik boyutlarına aşina olmanıza yardımcı olacaktır diye umuyorum.
https://komplopetra.blogspot.com/2019/01/gibsonn-kble-hakkndaki-carptmalarna.html
'DEFNEDİLME ŞEKİLLERİ İSLAMİ USÜLLERE GÖRE'
Elpatiaz Kültür Derneği Başkanı Javier Nunez Arce, AA muhabirine yaptığı açıklamada, "Bu bölgede çok fazla kemik olduğunu biliyorduk. Şiddetli yağmur ve toprak kayması olduğunda kemikler hatta kafatasları çıkıyordu. İnsanlar burada eskiden bir mezarlık olduğunu biliyordu ama orijinini bilmiyordu." ifadesini kullandı.
2010'da ilk kazının başlatıldığını aktaran Arce, "İlk insan kalıntıları çıkarıldığında yapılan analizlerde, Müslüman oldukları anlaşıldı. Çünkü yüzleri Mekke'ye bakıyordu ve defnedilme şekilleri tamamen İslami usullere göreydi." diye konuştu."
Üç yüz yıl boyunca Endülüs’te hazırlanan Kur’an nüshalarının görkemli örneklerini bir arada görebilme imkanı açısından büyük bir öneme sahip olan bu sergi, 11.-13. yüzyıllara ait olan bu Mushafların, hattı ile tezhiplerindeki ustalığı, özeni, hüneri ve İslam kitap sanatına yansıyan Endülüs üslubunu gözler önüne sermektedir.
Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı himayesinde, İslam Kültür Sanat Platformu (İKSP) tarafından Türk Hava Yolları’nın katkıları ve Sevgi Kutluay’ın küratörlüğünde düzenlenen sergi, Türk ve İslam Eserleri Müzesi’nde görülebilecek. Serginin bilim kurulunda Prof. Dr. Tayyar Altınkulaç, Doç. Dr. Süleyman Berk, Yard. Doç. Dr. Kamil Yaşaroğlu ve Sevgi Kutluay gibi birbirinden değerli isimler yer alıyor.
İspanyadan Kaçış Sırasında Kurtarılan Bir Nüsha: https://www.wdl.org/en/item/8934/
Sayfada verilen bilgilerden bazıları: This early 13th-century manuscript is among the very few surviving dated Qurʼans from Islamic Spain. Completed in Seville in 1226 AD (624 AH), it was rescued from destruction during the Reconquista (reconquest) by Muslim refugees who fled Spain for North Africa. In 1535, when the Holy Roman Emperor Charles V (1500–58) conquered Tunis in an expedition against the Barbary pirates, his troops seized the Qurʼan and took it back to Europe. The manuscript subsequently came into possession of Johann Albrecht Widmanstetter (1506–57), a diplomat and orientalist whose library later became the foundation for the Munich court library.
(Google çevirisi ile)
13. yüzyılın başlarından kalma bu el yazması, İslami İspanya'dan hayatta kalan çok az tarihli Kuran'dan biridir. MS 1226'da (624 AH) Sevilla'da tamamlandı, Kuzey Afrika için İspanya'dan kaçan Müslüman mülteciler tarafından Reconquista (yeniden fetih) sırasında yıkımdan kurtarıldı. 1535 yılında, Kutsal Roma İmparatoru V. Charles (1500-58) Berberi korsanlarına karşı bir seferde Tunus'u fethettiğinde, birlikleri Kuran'ı ele geçirip Avrupa'ya geri götürdü. Yazıt daha sonra, bir diplomat ve oryantalist olan Johann Albrecht Widmanstetter'in (1506-57) eline geçti.
Bu Mushafın ilk sayfasından son sayfasına kadar tüm sayfalarına ulaşabileceğiniz link: https://www.wdl.org/en/item/8934/view/1/1/
Sayfaları Mavi Renkte Olan Kur'an: https://en.wikipedia.org/wiki/Blue_Qur%27an
verilen bigilere göre, nerede yazıldığı hakkında fikir ayrılığı var. Önceleri Tunusta yazıldığı düşünülmesine rağmen son yapılan akademik araştırmalarda Endülüste yazıldığı kanaati oluşmuş. 9. Yüzyılın ortalarında yazıldığı düşünülüyor. Maalesef şöyle bir üzücü bilgide veriliyor:
El yazmasının yaklaşık 600 sayfa olan orjinali, Osmanlı döneminde dağıtıldı; bugün çoğu, Tunus'taki Ulusal Sanat ve Arkeoloji Enstitüsü Bardo Ulusal Müzesi'nde yer almaktadır ve dünya çapındaki müzelerde müstakil folyolar şeklinde bulunuyor.
(Bu yazının yakın bir zamanda tamamlanması planlanmıştır. Şimdilik yazıyı burada kesiyorum. )
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder